Blogger Template by Blogcrowds

Vazo...

Bazen…
Sıkı sıkıya kavradığınız bir vazo parmaklarınızın arasından kayıverir…
Elinizden nasıl kayıp gittiği, yerçekiminin etkisiyle zemine yaklaşması, bu arada yana doğru eğilişi, daha yere ulaşmadan içindeki suyun bir kısmının etrafa savrulması, birkaç çiçeğin su damlacıkları gibi vazodan ayrılışı, vazonun laminant parke zemine çarptığı o an, o an duyulan çarpmanın sesi, aynı anda ortadan ikiye ayrılan iki büyük parça, bir anda ortalığa yayılan ıslaklık, vazonun etrafına dağılan çiçekler…


Bir film şeridi gibi görüntüler gözlerinin önünden akıp giderken vazoya sahip olduğun ilk günlere dönersin; uzun yıllar önce, ağustos ayının ortalarında onu görmüş, çok hoş bir vazo olduğunun farkına vardığın halde böylesine etkileneceğini düşünmemiş, çok da emek vermeden vazonun sahibi oluvermiş, günler geçtikçe daha fazla sevmeye başlamış, ona her bakışında gözlerini üstünden ayıramaz olmuş, zamanla takıntın haline dönüşmüş, o vazo olmadan yaşamının anlamsız olacağının farkına vararak en güzel çiçekleri ondan esirgememiş, hiçbir şey için yapmayacaklarını onun için yapmaya başlamış, hiç pişman olmamış, bu arada yıllar yılları kovalamaya başlamış, zamanın her şeyi eskitmeye başladığı yıllarda vazoya takıntın acı vermeye başlamış, o günlerin birinde vazoyu ilk kez elinden düşürmüş, paramparça olmasa bile birçok yerinden aldığı darbelerle orijinal halini yitirmiş, o halini görmemek için bir süre vazodan uzak kalmaya çalışmış, zaman içinde o haline de alışmış, eskisi kadar olmasa bile yaşamının en nadide çiçeklerini ona taşımayı sürdürmüş, sonsuza kadar da taşıyacağını düşünürken, bir an, bir dikkatsizlik, bir önemsemezlik, belki de bilemediğin ve anlayamadığın bir nedenle parmaklarının arasından kayıvermiştir…
Şaşkınlıkla yerdeki iki büyük parçaya dönüşmüş vazoya bakarken, ilk aklına gelen, iki parçayı birleştirerek eski haline getirip getiremeyeceğini düşünmek olmuş, bir taraftan da öfkeni tüketene kadar iki parçayı ayağının altında ezerek tuz-buz haline dönüştürmeyi düşünmüş, hangisini yaparken kendini daha iyi hissedeceğini düşünürken, düşünceler arasında boğulup kalmaktasındır…
Ne yapacağını düşünürken yerdeki ıslaklığı kurutmuş, çiçekleri başka bir vazoya yerleştirmiş ve vazonun iki kırık parçasını kararını verene kadar bir köşeye kaldırmışsındır…
Çöpe atmak ya da sıcağı sıcağına yapıştırarak vazoya dönüştürmek yerine bir köşede bekletmek en kötü karar olmuş, o köşeden her geçişinden büyük parçaların kenarlarından kopmaya başlayan küçük parçacıkları görerek için acımış, iki büyük parçayı bir bütün haline dönüştürmeye yanaşmayan parmakların git gide ufak parçalara dönüşen vazoya yaklaşamaz hale gelmiştir…
En sonunda temizliğe gelen kadın yaşadıklarından habersiz olarak bir köşede duran vazonun parçacıklarını çöp kutusuna atmış, akşam eve geldiğinde köşenin boş olduğunu görerek biraz üzüntü, biraz rahatlamayla vazonun hayatından çıkışını kabullenmek zorunda kalmışsın…
O vazo kırılıp gitmiştir ama yıllardır taşıdığı çiçekler belleğinin bir köşesinde durmakta, ister istemez o vazoyla yaşadığın güzel günlerini anımsatmaktadır…

NOT: Bu yazı Female Dergisi'nin (www.female.gen.tr) Ekim 2012 sayısının 'Simurg' köşesinde yayınlanmıştır.

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa