Blogger Template by Blogcrowds

Hamilelik Halleri...


Bir lokantada yemeğimin son lokmalarını atıştırmaktaydım…
Oturduğum yere doğru genç bir kadın yaklaştı. Genç kadın hamile; zayıf, çıtı pıtı, göbeğinde kocaman bir şişkinlik; doğurmasına fazla zaman kalmamış; en fazlasından iki ay. Peşindeki garsonun yönlendirmesiyle yakınlarımdaki masalardan birine oturdu; sırtı bana dönük…
Aradan biraz zaman geçiyor…
Elleri servis tabaklarıyla dolu olan garsondan hesabı istediğimi anlatan bir işaret yapıyorum. Beni anladığını belirten bir baş hareketiyle karşılık veren garson elindeki tabakları hamile kadının masasına bırakıyor; kocaman bir dilim lazanya, sekiz dokuz adet yaprak sarma, tabağın kenarında yoğurt, ayrıca yoğurtlu semizotu salatası…
Kadının masasına ikinci bir servis açılmamış; hepsini kendisi için söylemiş olmalı; ben kadının söylediklerinin üçte biriyle karnımı doyurdum…
Hamile kadın bütün kibarlığıyla lazanyasını kenarından tırtıklamaya başladığı garson hesabımı getiriyor. Kredi kartını uzatıyorum. Garson yeniden dönene kadar kadını izliyorum; lazanyanın yarısını midesine indirmiş durumda… Başka bir garson hamile kadına meşrubat getiriyor; önce masaya bırakıyor, sonra meşrubatı açarak bardağına dolduruyor… Benim garsonum kredi kartını ve ödeme fişini getiriyor. Kredi kartını cüzdanıma yerleştirdikten sonra hemen lokantayı terk etmek niyetindeyim.
Ani bir kararla, “Bir çay verir misin?” diyerek hamile kadını izlemeyi sürdürmek için kendime bir çay içimi zaman tanıyorum.
Çayım geldiğinde yoğurtlu semizotu salatasının yarısı yenilmiş, lazanyanın sonuna yaklaşılmış, birkaç dolma daha tabağından eksilmiş durumdaydı. Çatalındaki bir lazanya parçasının masaya dökülmesiyle bir anlık dağınıklık yaşandı; sonrasında yemeye devam…
Hamile kadını bu kadar yemeği yemek zorunda bırakan içindeki canavarı düşündüm; durmadan istiyordu; genç kadını kölesi haline dönüştürmüştü; “Yemek istiyorum!” diye attığı çığlıklar genç kadının tüm kılcal damarlarında yankılanıyordu; “Bundan sonra senin adın anne olsun, hep karnımı doyur, beni hep sev, sevgi göster, ilgi göster, şefkat göster…” diye yaptıkları telkinler beynindeki loplarda yuvalanmıştı…
Çayımın sonu geldiğinde, lazanya tamamıyla tüketilmiş, semizotu salatası bitti bitecek, meşrubatın üçte biri içilmiş, dolmaların sonuna yaklaşıldığında meşrubatın takviyesiyle tamamı yenilecek ve içilecekti; lokantanın üzerine dondurma konulmuş irmik helvası müşterileri tarafından bilinen bir gerçekti; sıra ona da gelecekti…
Genç kadının içindeki canavara kızarak lokantayı terk ettim…

NOT: Bu yazı Famale Dergisi'nin (http://www.female.gen.tr) 2013 Ocak sayısındaki 'Simurg' köşesinde yayınlanmıştır. 

0 yorum:

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa