Saat dokuzu beş geçe sirenler çalmaya başlıyor…
Önce bir kişi oturduğu masadan ayağa kalkıyor, aynı masada oturan kişi ona eşlik ediyor, çaprazındaki masadakiler de ayaklanıyor, ben de ayaktayım, ilk beş on saniye içinde otelin bahçesinde ayağa kalkmayan kimse kalmıyor; ayaktakilerin arasında yaşlı bir çift turist de dikkatimi çekiyor…
Hiç düşünmeden Patricia’nın çılgın bir dost olduğunu söyleyebilirim; ne çılgınlığını gördüğümü öğrenmek isterseniz, illa ki bir çılgınlığını görmek gerekmez ki…
Bu kez ben Adana’dayım. O da kendini ev sahibi olarak değerlendirip, üşenmeden Mersin’den Adana’ya kadar geldi ve beni barajın kenarındaki güzel bir mekana kahvaltı yapmaya götürdü. Güneşin ve rüzgarın rahatsız etmediği bir masada kahvaltı ederken, ufaktan ufaktan sohbetimizi koyulaştırdık. Ben yazmakta olduğu romanı hakkında beyin fırtınası yapacağımızı düşünürken, daha yazarlık konusunda tek kelime etmeye fırsat bulamadan kendimizi kadın ile erkek ilişkileri üzerine konuşurken bulduk; o kadının penceresinden, ben erkeğin penceresinden, zaman zaman rollerimizi değiştirerek, bazen anlaşarak, bazen karşı karşıya gelerek, bezen bir yazarın gözüyle uzak açıdan bakarak, bazen söylediklerimizin arasında kaybolup giderek…
Bu konuda konuşulacak ne çok şey varmış!
Ne çok paylaşacak şey biriktirmişiz!
Bu arada kişisel gelişim uzmanı olarak değerlendirebileceğimiz yazarımızın ’60 Saniyede Yüksek Moral Depolama’ adındaki kitabı Neden Kitap tarafından basıldığını da belirtelim. Belki de yazar arkadaşımla saatlerce süren sohbetimizin su gibi akmasının nedeni, kitabında anlattığı pozitif enerjinin sohbetimize de yansımış olmasıdır…
Neyse…
Saat on üç sularında ‘Artık yeter, Ankara’ya döneceğim, yolum uzun,’ diyerek son noktayı koymak zorunda kaldım…
Etiketler: BİR ANI OLANLAR
Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder