Blogger Template by Blogcrowds

şekspir müzikali...


Kemal Aydoğan’ın Oyun Atölyesi'nde yönettiği oyunların tamamını izleyen bir seyirci olarak, dün akşam da son yönettiği “7” (şekspir müzikali) adındaki oyundaydım…

Bu hikayenin biraz daha öncesine gidecek olursak -yaklaşık 28 yıl kadar öncesinden söz ediyorum- Kemal Aydoğan’la dostluğumuz AÜ DTCF Tiyatro Bölümü’nde başlamış, dört yıl birlikte geçen öğrencilik günlerimiz, birkaç yıl sonra TRT’de birlikte çalıştığımız bir dizi film projesi, arada görüşülmeyen uzun yıllar ve son yedi-sekiz yıldır da Oyun Atölyesi’ndeki sürecini ilgiyle izleyiş…

Son zaman diliminde arkadaşımın yönettiği oyunları izlerken, başarısını kendi başarım gibi görüp mutlu oluyorum. Birçoklarının kutsal bir kitap gibi görmek istediği Shakespeare’in oyunlarını -kim ne diyecek kaygısına düşmeden- yüreğini ortaya koyarak yaptıklarını izlemek ayrı bir mutluluk…


Bu arada yönettiği Othello, Hırçın Kız ve Atinalı Timon üstüne yaptığımız konuşmaların arasında bir Shakespeare kolajı yapmayı düşündüğünden söz etmişti. İyi bir oyun ortaya koyacağına kuşkum olmasa da çok ilgi çekici bir proje olabileceğini sanmamıştım. Yıllar önce sözünü ettiği oyunu dün akşam sahnede izleyince, en basit bir anlatımla iki buçuk saat boyunca büyülendim; tiyatro eğitimi almış biri olarak yirmi beş yıl önce izlediğim bir gösteri dışında beni böylesine büyüleyen başka bit tiyatro olayına tanık olmamıştım; daha fazla ne diyebilirim ki…


Bu satırlarda Haluk Bilginer’in oyunculuğunu kimselere anlatmaya gerek yok, yalnızda kendisini sahnede defalarca izleme fırsatını bulan bir seyirci olmanın ayrıcalığını yaşayabilmenin büyük bir mutluluk olduğunu söylemeliyim…

Şekspir Müzikali’nin ilk anından son anına kadar, bu kadar canlı, bu kadar samimi, bu kadar eksiksiz, bu kadar uyum içinde oyunculuk sorumluluklarını yerine getiren Evrim Alasya, Selen Öztürk, Zeynep Alkaya ve Tuğçe Karaoğlan'ın da hakkını vermeliyim…


Ve tabi ki oyunun muhteşem müzikleri için Tolga Çebi'nin ve orkestradaki arkadaşların da hakkı verilmeli…

Ve tabi ki sahne tasarımında Bengi Günay'ın da…

Ve tabi ki ışık tasarımında İrfan Varlı'nın da…

Ve tabi ki maske ve tasvir tasarımında Özlem Karabay'ın da…

Emeği geçen herkesin de, her şeyinin de…

Dün akşamın başka bir güzel tarafı da muhteşem gösteriyi Devlet Tiyatrolarındaki sınıf arkadaşlarımızdan Serpil Gül, Oktay Dal, Yusuf Sağlam ile Tiyatro okullarındaki akademisyen sınıf arkadaşlarım Türel Ezici, Tülin Özgündoğdu Sağlam ile birlikte izlememizdi…

Oyunun sonrasında Kemal Aydoğan’ı ekip arkadaşlarından kopararak Park Caddesi’nde Shakespeare adındaki mekana gittik. Oyunun adıyla gittiğimiz mekanın adının aynı olması bütünüyle rastlantıdır. Zaten sigara gereksinimi ve canlı müziğin biraz uzağında olabilmek için dışarıdaki bir masada biralarımızı içmeyi tercih ettik. İzlediğimiz oyun hakkında özel ve Türk Tiyatrosunun geleceği hakkında genel konuşmalarımız arasında zaman hızla akıverdi.


Bir ara 'Atmış yaşında kendine yapacak iş bırakmamışsın,' diye Kemal'le sataştım.
Böyle bir söze hazırlıklı olan arkadaşım, 'Testosteron oyunundan sonra da aynısını söylemişlerdi,' diye aradan sıyrıldı...

Ankara’nın ayazında donmadan hemen önce de mekanı terk ettik. Gruptan sona kalan ben ve Oktay, sınıf arkadaşımızı oteline bırakmaya niyetliydik ama oteldeki oyuncuların ve teknik ekiptekilerin fasıl muhabbetinde olduğunu görünce bir kadehlik takılalım dedik. Bu arada tiyatro üstüne konuşmalarımız kesintisiz sürüyordu; ne çok konuşulacak laf varmış; söyle söyleyebildiğin kadar, bir türlü sonu gelmek bilmiyor…

Oktay ile otelden ayrılırken de saat sabahın beşi olmuştu, bir de çorba molası verince yatağıma ulaşmam sabah ezanına denk düştü…

Her şeyiyle unutulmaz bir geceydi…

1 yorum:

ilginc blog icin tesekkur

Salı, 24 Mayıs, 2011  

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa